Elazığ depreminde hayatını kaybedenlerin sayısı 29’a yükselirken yanına Diyanet İşleri Bakanını da alarak Elazığ’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan Yine beklenen şükür ve sabır edin çağrılarının olduğu konuşma yaptı. Yine halkı ahmak yerine koydu ve dini duygularını kullanarak kendi sorumluluğunu gizlemeye çalışarak “Tabi bu tür afetler bizler için büyük bir imtihan. Ve bu konuda Müslüman olmanın bu noktada teslimiyetin hep en güzel örneklerini vermişiz” dedi
Elazığ merkez üslü depremde can kaybı artmaya devam ediyor.
31 kişi hayatını kaybetmiş, 1700’e yakın yaralı var. 72 bina yıkılmış. Ağır ve orta hasarlı 1000’e yakın bina var.
Elazığ depremi öngörülmüş bir deprem.
Profesör Doktor Naci Görür’ün 4 ay önce katıldığı bir programda gelecek depremin merkez üssünü, ilçesine varana kadar söylemiş ve yetkililere önlem alma çağrısında bulunmuştu.
Öncelikle kendi aile çevresi ve yandaşlarının servetine servet katmaktan başka şey düşünmeyen Erdoğan’ın başında olduğu şöyle bir devlet görüntüsü var karşımızda:
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez daha depremin üzerinden bir kaç saat bile geçmeden “Her şeyi devletten beklemek doğru olmaz” dedi.
İçişleri Bakanı Soylu “Başka deprem fotoğraflarını gösterip sosyal medyada paylaşıp panik havası oluşturanlar hakkında tahkikat başlatacağız” dedi.
Kızılay başkanı deprem olur olmaz fırsat bu fırsat deyip sms ile halktan para istedi. Halbuki devlet 1999’dan beri tüm halktan deprem vergisi adı altında milyarlarca dolar para toplamıştı. (gerçi bu gerçeğin açığa çıkmaması için Erdoğan “devletin yardıma ihtiyacı yoktur” dedi ama hala deprem için toplanan paraları ne yaptığını açıklamış değil)
Ve sonra Erdoğan çıktı meydana. Yanına Diyanet İşleri Bakanını ve koruma ordusunu da alarak Elazığ’a gitti depremin ertesi günü. Yine beklenen şükür ve sabır edin çağrılarının olduğu konuşmasını yaptı. Yine halkı ahmak yerine koydu ve halkın dini duygularını kullanarak kendi sorumluluğunu gizlemeye çalıştı.
“… Tabi bu tür afetler bizler için büyük bir imtihan. Ve bu konuda Müslüman olmanın bu noktada teslimiyetin hep en güzel örneklerini vermişiz. Biz Bingöl depremini yaşadık, biz Van depremini yaşadık, biz Simav’ı yaşadık, biz Düzce’yi Sakarya’yı Bolu depremini yaşadık. Ama bu millet bütün bu depremlerde sabırla bunları aşmasını bildi, başardı. Ve şimdi yine bir imtihandayız.
…Biz hakkında sûrenin de bulunduğu bu deprem olayları hakkında teslimiyetin en güzelini hep verdik, veriyoruz. Şimdi de böyle bir imtihanla karşı karşıyayız. Az önce Diyanet İşleri Başkanımız bunun kıyametin adeta tefsiri olarak, yani insanın ölümünün bir küçük kıyamet olduğunu bilenlerdeniz. Bunu böyle yaşadık. Ama bu kardeşlerimiz inanıyorum ki Rabbimin cennet müjdesine kavuşanlardan…
…
Ben sizden şunu rica ediyorum. Hiç dedikodulara kulak asmayın. Kimsenin olumsuz propagandalarına kulak asmayın.”
Yine aynı şekilde şükür edin, sabır edin ve zinhar devleti karalayanlara itibar etmeyin diyor Erdoğan. Utanmadan depremde ölenlerin cennette oldukları yalanlarını sallayıp “şehit” cenazelerinde yaptığı gibi hamasete başvuruyor. Her nedense halka, halkın çocuklarına hep cennete gitmek düşüyor. Bu dünyada zevk-ü sefayı ise kendileri yaşıyor. Çocukları askere gitmez, depremde selde kendileri lüks binalarda saraylarda yaşadığından burunları bile kanamaz. Ama halka sabır ve şükür edin telkininde bulunmaktan geri durmazlar.
Erdoğan her benzer olayda benzer şeyler söyler, cenaze namazına katılır. İki de gözyaşı döktükten sonra inanmayan kalmaz diye düşünüyor belli ki. Tam bir madrabaz.!
Tüm devlet erkânı böylesi doğal olayların sonucunda yaşanan can ve mal kaybında devletin sorumluluğunu gizleme telaşına kapılırlar. Tek dertleri bu olur. Arama kurtarma çalışmaları dedikleri şey hiç öyle kameraların karşısına geçip anlattıkları gibi olmaz. Hep gecikirler. Yetersiz kalırlar. Can kaybının azalmasına değil çoğalmasına sebep olurlar.
Uzatılan mikrofonlara şikayette bulunanlara basında yer verilmez. Televizyonlarda sadece “allah devletimizden razı olsun” diyenleri görürsünüz.
Az da olsun gerçeği anlatana, sosyal medyada paylaşımda bulunanlara tehdit, gözdağı, gözaltı yapılır. Süleyman Soylu’ya “Kamuoyunda da algı çok iyi şu anda” diyen Elazığ valisini tüm ülke duydu. “Algı” diye bahsettiği depremde devletin sorumluluğu olduğunu herkes biliyor. Kendi aralarında konuşulan konunun tek bu olduğu anlaşılıyor.
Tüm bunlardan şu sonuç çok daha net ortaya çıkıyor:
Deprem değil sistem öldürür gerçeğini gizlemek içindir yaptıkları her şey.
Deprem değil AKP öldürdü bu sefer. Ve eğer halkın örgütlü gücü AKP yi yerle bir etmezse daha çok öldürecek…