EKİM DEVRİMİ’NE
Mutluluk
dediğin türlü türlüdür.
Diyelim ki, parti bir karar almış
ve yaz geceleri sen bir dağın eteklerinde
üç arkadaşınla birlikte
ilk gizli matbaayı kazıyorsun.
Ya da diyelim ki, şair oldun,
şiirler yazmaya koyuldun,
ve bir bakmışsın ezbere okumaya başlamışlar
işçiler şiirlerini.
Ya da diyelim ki, hastalığa tutuldun,
ağır, ümitsiz hastasın,
köşe başından evini gözetliyor biri,
rapor ediyor: “Yarına çıkmaz”,
ama sen yaşıyorsun!
Ya da diyelim ki, bir bahar günü rastlayıveriyorsun
on beş yıldır hasretini çektiğin kadına.
Ya da diyelim ki, Moskova’ya geldin,
ve sen Moskova’dasın,
Moskova’da…
Türlü mutluluklarım oldu şu hayatta,
fakat aslında tek bir şey hep aynı kaldı:
on dokuzumda Sana geldim,
Seninle yetiştim komünist oldum
ve Sana bağlılığım bâki.
Sen bu olağanüstü güzel yolculuktaki ilk sabahsın.
Seninle başladı kutlu yürüyüş.
Sen bütün tohumların tohumusun,
ve dünya, dünya olalı beri,
daha bereketli bir yağmur görmedi,
Senden başka.
Ve Sende öğrendi insanların dudakları
en yiğit,
en namuslu,
en dehşetli,
en zarif sözcükleri.
Işığın parıltısı türlü türlü.
Diyelim ki, denizin kenarında bir şehir,
yedi tepeli bir şehir,
sevgili şehir,
kederli şehir.
Ve diyelim ki, bir bahar gecesi geç vakit
tepelerden birinde,
en ıssız olanında,
yoldaşlarını bekliyorsun gizli bir toplantı için,
ve suda yanıyor yıldızlarla beraber şehrin
ışıkları.
Ya da diyelim ki, bir Ocak günü
Erzurum’dan yürüye yürüye çıkıp geldin…
Ovalara beyaz beyaz,
kara kara bir gece çöküyor.
Etrafta kurtlar uluyor.
Yoruldun, öyle yoruldun ki adım atmaya mecalin yok,
birden karların arasında ışık, köyün aydınlığı.
Ya da diyelim ki, bir çift gözle karşılaştın
altın yeşil renkte:
iki çiy damlası parıldıyor orada,
ve sen ışığın tüm parıltısını görüyorsun onlarda.
Ya da diyelim ki, bir kitabını okudun
dört Öğretmenden birinin,
ve kafan, yüzün ve kalbin
bitmez tükenmez akınında
güneş ışıklarının.
Şu ışığın parıltısı türlü türlü.
Ve ben de gördüm ışığın tüm parıltılarını.
halklar okyanusunun üzerindeki
deniz fenerinin ışığının parıltısıdır.
(Nazim Hikmet 1952)