19-22 ARALIK 2000 HAPİSHANELER KATLİAMI VE
F TİPLERİ, TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİNİ
TASFİYE ETMEK İÇİN YAPILDI!
Bu bize ait bir tespit değildir; bunu bizzat 19-22 Aralık hapishaneler katliam operasyonunu yönetenlerden Binbaşı Zeki Bingöl itiraf etti. Katliamdan sonraki yıllarda katıldığı bir televizyon programında Zeki Bingöl, “19-22 Aralık Katliamı DHKP-C’yi bitirmek için yapıldı” dedi.
1999 yılında PKK’nin sınır dışına çekilme sürecinde dönemin Genelkurmay Başkanı, PKK’den boşalan yerleri Marksist-Leninist sol hareketler doldurmasın diye PKK’nin gerilla güçlerinin 500 kadarının Dersim bölgesinde bırakılmasını istiyor.

19-22 Aralık Katliamı ve F Tipi hapishaneler, o süreçte PKK’den boşalan yerleri Türkiye devrimci hareketinin doldurmaması için yapıldı. Ancak ne 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamıyla ne de F Tiplerinin açılmasıyla devrimci hareketi tasfiye etmeyi başaramadılar.
Oportünizm tasfiye sürecine girmesine rağmen DHKP-C, F Tiplerine karşı yedi yıl boyunca 122 şehide rağmen direndi. Emperyalizmin ve oligarşinin tasfiye saldırılarını geri püskürttü.
Bu süreçte Kürt milliyetçi hareketi, devrimcilerin tasfiyesi için açıktan oligarşiyle iş birliği yaptı. 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’nda kaldığı Kürt milliyetçi hareket koğuşları boşaltarak katliam saldırısına açık hale getirdi. F Tiplerine karşı PKK tutsakları direnmedi ve bizzat Öcalan bunu “Farkımızı koyduk, iyi oldu” diye ifade etti.
Kürt milliyetçi hareketi kaderini “AB Uyum Yasaları” çerçevesinde tasfiyeyi beklerken, DHKP-C hapishanelerde ve dışarıda tek başına direniyordu. Emperyalizme ve iş birlikçilerine meydan okuyordu. ABD Afganistan ve Irak’ı işgal ederek dünya imparatorluğunu ilan etti, DHKP-C direnmeye devam etti.
Amerikan imparatorluğu yıkılacak dedi. Dünya halklarını teslim alamayacak dedi.
Bu nedenle, oligarşinin hapishaneler katliamının ve F Tipi tecrit saldırılarının arkasında da doğrudan ABD ve AB emperyalistleri vardı. F Tipi hapishanelerin yapımını bizzat emperyalistler finanse etti.
AKP faşizmi, F Tipi tecrit politikalarıyla teslim alamadığı devrimci harekete karşı linç saldırılarını da devreye soktu. AKP’nin linç saldırılarına paralel olarak Kürt milliyetçi hareketi de Cephelilere karşı Yunanistan’da başlattığı saldırıyı İstanbul’un mahallelerinde sürdürdü. Bu saldırılar, Kürt milliyetçilerin oligarşiyle başlattığı tüm uzlaşma süreçlerinde istisnasız devam etti.

ÖCALAN’IN İMRALI SÜRECİ:
PKK POLİTİKALARININ MİT’LE BİRLİKTE BELİRLENMESİDİR
İmralı-MİT görüşmeleri, dünya tarihinde eşine az rastlanır bir dönemdir.
Bir gerilla hareketinin lideri, MİT’in memurlarıyla, başkanıyla oturup politika belirlemektedir. Hiçbir devrimci hareket için bu kabul edilebilir bir durum değildir.
Devrimciler açısından bunun adı tartışmasız düşmanla iş birliği yapmaktır.
Yürütülen ilişkiye bakın… Öcalan partisine, alandaki legal partilere talimatlar yazmakta; bu talimatlar MİT’in sansüründen geçmekte; MİT beğenmediğinde metni geri göndermekte, Öcalan düzeltip yeniden göndermektedir.
Bu işleyişin böyle olduğunu Öcalan tarafından defalarca itiraf edilmiştir. O kadar ki; Öcalan ve HDP heyetleri arasındaki görüşmelerde de orada sürekli MİT görevlisi bulunmakta, MİT zaman zaman da tartışmaya müdahil olmakta ve o masada oturanlar tarafından da hiç garipsenmemektedir.
Bu süreci, Öcalan-AKP iş birliği olarak adlandıramayız. Bir “iş birliği”nden söz etmek için iki tarafın asgari iradesinin olması gerekir; fakat bu ilişkide bu yoktur.
AKP’nin ve MİT’in Öcalan’ı kullanması vardır.
AKP, PKK’nin, HDP’nin eylemlerine, politikalarına ilişkin kendi çıkarına en uygun olan kararları, Öcalan aracılığıyla çıkarttırmıştır. Başlamış olan eylemleri durdurmak için Öcalan’a bir açıklama yaptırmak yeterli oldu.
Bu süreç, AKP’nin kendi iradesini aşağılayıcı bir biçimde dayattığı bir süreçtir. İmralı’ya kimlerin gideceğini bile hükümetin belirlediği bir aşağılanma sürecidir bu.
Burada önemli olan bu dayatmaların kabul edilmesidir.
Böyle bir sürecin barış, diyalog olarak adlandırılması mümkün müdür?
Bu, Kürt milliyetçi hareketinin kendi tabanını aldatmasından başka bir şey değildir.
AKP İLE YAPILACAKTI;

OLMADI, ABD İLE YAPILIYOR
Öcalan, İmralı savunmalarında, PKK’nin muhatap alınması durumunda; PKK’nin gücünü oligarşiyle birleştireceğini, oligarşinin Kürt sorununu çözerek bölgesel bir güç haline geleceğini, PKK’nin güçlerinin de oligarşinin gücü haline geleceğini söylemişti:
“Gerçekten bölgede lider ülke konumuna yükselme, bu çıkmazdan ve çatışma ortamından kurtulma ile yakından bağlantılıdır… Bölgesel liderlik öz gücüne dayalı olarak en iddialı konuma gelecektir. Özellikle Kürtlerin bölgesel dostluğu, bölgesel gücüne büyük katkı sağlayacaktır. Tarihte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de Kürtlerin bu rolü Orta Doğu’da haklı ve güçlü olmanın temeli olacaktır. Stratejik bir tehlike olarak görülmekten çıkıp dayanılan temel bir güç haline gelecektir. Bu temelde Balkanlardan Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar güçlenmenin yolu açılacaktır.”
Evet, o günlerde PKK, oligarşiyle birlikte Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Orta Asya’da fetihlere çıkmaya çok hevesli ve niyetliydi.
Oligarşiyle olmadı ama o gün istediklerini bugün ABD ile yapıyorlar.
Temmuz 1999’da Devrimci Sol dergisinde yukarıdaki alıntıyı aktardıktan sonra, şunu yazdık:
“Bunları söyleyenlerin devrimcilikle bir ilişkisi kalmamıştır artık.”
Bugün ekliyoruz: ABD’yle bunları yapanların bırakın devrimciliği, hiçbir ilericilik, yurtseverlik, vatanseverlik sıfatıyla ilişkisi kalmamıştır.
MİT VE ÖCALAN PROJESİ OLARAK
TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİ PARLAMENTAYA ÇEKİLEREK TASFİYE EDİLMEK İSTENDİ.
Bunu biz söylemiyoruz; bizzat Öcalan’ın itirafıdır.
Öcalan, 2013 yılında başlayan “çözüm süreci” öncesinde dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ile İmralı’da Marksist-Leninist devrimci hareketi düzen içine çekebilmek için Halkların Demokratik Kongresi’ni kurdurmayı planlıyorlar.
Nitekim DHKP-C dışındaki bütün Marksist-Leninist sol, sosyalist hareketleri içine alan Halkların Demokratik Kongresi’ni topladılar.
Bu kongrenin asıl amacı da DHKP-C’yi yanlarına çekebilmekti. Bu temelde ilk görüşmeyi de Cephe ile yaptılar.
Ancak Cephe’yi HDK ile de düzen içine çekmeyi başaramadılar.

UZLAŞMA, TESLİMİYET VE TASFİYENİN
DEMOKRATİK AYAĞI: HDP,
SOLU ABD İŞBİRLİKÇİLİĞİNE ORTAK ETMENİN BİRLİĞİ: HBDH
Yaşanılan süreç, ideolojik politik önderliğini ABD’nin yaptığı uzlaşma, teslimiyet ve tasfiye sürecidir. Bu sürecin ülkemizdeki temel ayağı PKK’dir.
Uzlaşan, teslim olan ve siyasi olarak kendini tasfiye eden PKK, bir sonraki adımda EMPERYALİZM ADINA TÜRKİYE SOLUNU TASFİYE ETME GÖREVİNİ üstlenmiştir.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) bu tasfiyenin araçları olarak gündeme getirilmiştir. Bunlar da yine yukarıda değindiğimiz gibi İmralı projesidir. Yani İmralı’da Öcalan ile MİT’in birlikte hazırladığı projedir.
Cemil Bayık, HDP’nin Türkiye solunu nasıl düzen içine çektiğini hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koymuştur. BBC muhabirinin “Çatışma ortamında sizin payınız yok mu?” sorusuna verdiği cevap başka bir gerçeğin itirafı niteliğindedir:
“Eğer biz çatışmadan yana olsaydık, şimdiye kadar dokuz kez tek taraflı ateşkes ilan etmezdik. Yine eğer biz savaşta ısrarcı olsaydık, Kürt halkını, Türkiye solunu, bütün muhalif güçleri HDP çatısı altında bir araya getirmeye çalışmazdık ve bunları parlamentoya taşımazdık… Türkiye yıllardır Kürtlerle, solla uğraşıyor ama bir türlü sonuç alamadı. Ama Önder Apo, PKK, bütün bu güçleri, onların yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çekti.” (BBC Türkçe, 30.11.2015)
Söylenen çok çok açık: “Devletin yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çektik.”
TASFİYECİLİK işte budur.
Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) de, tasfiyeci Kürt milliyetçi hareketin önderliğinde Mart 2016’da kuruldu.
HBDH’nin içinde solun belli bir kesimi vardı:
TKP/ML, PKK, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, DEVRİMCİ KARARGÂH, MLKP.
Tablo şudur:
PKK, üstlendiği tasfiye görevini layıkıyla yerine getirmek için her türlü araç ve yöntemi kullanmıştır.
HDP aracılığıyla reformist kesim, HBDH aracılığıyla solun oportünist kesimi tasfiye ve teslimiyete ortak edilmiştir.
Sürecek…