Başına bir hâl gelirse canım

Sözlü kültüre atfettiğimiz bu zamanlar üstü gücün maddi bir temeli var. O da halk içinde dilden dile dolaşması. Onun için Grup Yorum sansürünü boşa düşürmenin bir yolu, internet üzerinde alternatif linkler oluşturarak insanların dinlemesini sağlamaksa, bir diğer yolu yeni şarkılarda Grup Yorum şarkılarına atıf yapmak, respect atmak

Sözlü kültürle toplumlar, topluluklar kendileri için manevi değer içeren hikâyeleri, sözleri, şarkıları kolektif bir bilinçle akılda tutar, başka insanlara, sonraki kuşaklara aktarırlar. Sözlü kültürün, kökleri insanlık tarihinin köklerine değmesi, insanlar arası bağları güçlendirmesi, hiç tanımadığımız kişilerle bizi müştereklerde buluşturması, bizi “bir” yapması, ortak bir kültürün inşasının öznesi yapması gibi özellikleriyle çoğu zaman yazılı kültürü dahi aşmıştır. İşte bu yüzden yazının başlığını okur okumaz sonraki dizeyi hatırlatıyor hafızamız, hem de melodisiyle.

Sözlü kültür ürünleri sabitlenmeyen, değişime, dönüşüme açık, aşıp geldiği zamanların izlerini taşıyan, kat ettiği yollarla güçlenen, tarihi ve kolektif bir hafızanın ürünüdür. Her topluluğun ortak bir şarkısı, özlü bir sözü, bir meseli muhakkak vardır. Bireysel yükün ağırlığı yerine kolektifin hafifliğini taşıdığı için insanlar, sözlü kültür ürünlerinin gönüllü taşıyıcısı olurlar.

“Söz uçar, yazı kalır” derler ya, bu sözdeki “uçar” uçup gider, buharlaşır, unutulur anlamında değil; zamanları, mekânları, toplulukları hatta sansürü, yasakları bile aşıp hatırlanmaya devam eder anlamındadır. İktidar sahipleri, öteden beri sözün gücünü görüp, çeşitli yasaklarla ve engellemelerle onun dolaşımını engellemeye çalışmışlardır. Sözlü kültür ürünleri zamanlar ve mekanlar arasından süzülüp kendi yolunu açmayı başarınca iktidarlar devletli sansür mekanizmalarını ve bunun otomatikleşmiş hali olarak oluşan otosansürü devreye sokmuş olur. Ama sözün gücü ve akışkanlığı büyüktür.

Sansürü teşhir etme ve boşa düşürme

Tabii sözlü kültüre atfettiğimiz bu zamanlar üstü gücün maddi bir temeli var. O da halk içinde dilden dile dolaşması. Onun için Grup Yorum sansürünü boşa düşürmenin bir yolu, internet üzerinde alternatif linkler oluşturarak insanların dinlemesini sağlamaksa, bir diğer yolu yeni şarkılarda Grup Yorum şarkılarına atıf yapmak, respect atmak. Bir yolu mp3’lerini Whatsapp’tan dolaşıma sokmaksa, bir yolu da her konserde söylemek. Bir yolu açık ya da gizli Grup Yorum şarkıları buluşması yapmaksa bir yolu da hikâyelere girmesini sağlamak. Kuşaktan kuşağa şarkıları taşımak için eski ve yeni tüm yöntemleri kullanmak.

Sansürün karşısına koyacağımız iki şey var: Teşhir ve aşma. Yani öncelikle sansürün, iktidarın kendi ihtiyaçları için yapıldığını göstermek, ikincisi de bunu boşa düşürmek ama asıl olaraksa bu boşa düşürme çabasına olabildiğince çok kişiyi ortak etmek. Birincisi için basın açıklamaları, sosyal medya gönderileri, kampanyalar iş görüyor. Bunları layıkıyla yapmalıyız. Bunun yanına engelleri aşmaya dair fiilleri de eklememiz lazım ki hem kendimizi hem de yakından izleyenleri yeni bir dünyaya inandırabilelim, olası hamasi görünüşü ortadan kaldıralım. Örneğin Sendika.Org’un sansürü nasıl atlattığını hatırlayalım. Sendika1.Org, Sendika2.Org gibi alan adlarıyla devam ederek “engelli koşu” adını verdikleri şekilde sansüre çalım attılar. Uzun süre de site Sendika63.Org olarak devam etti, sansür büyük ölçüde boşa düştü ve şu an web sitesi Sendika.Org üzerinden yayın yapmayı geri kazanmış durumda. Yani bu olay özelinde, sansür karşıtı hareket kazandı.

Sansür bolluğu

Tiyatro, edebiyat, müzik ve sinema ile ilgili de yakın dönemimiz sansür hikayeleriyle dolu.

Metin-Kemal Kahraman’dan Melek Mosso’ya konser yasakları, Çıtır Çıtır Felsefe’den Başkomser Nevzat Tapınak Fahişeleri’ne kitap sansürleri, Zeytinli RockFest’ten Kazdağları’nı savunmak için yapılan EkoFest’e festival yasakları, Bakur’dan Kanun Hükmü’ne filmlere uygulanan sansürler ve daha niceleri. İktidarların yüzyıllardır kendi çıkarlarının karşısındaki sözü bastırma çabasının AKP-MHP Türkiyesinde de bolca örneği var. Bunları çeşitli kuruluşlar ve web siteleri listeliyor ve böylece unutmanın ama daha da önemlisi kanıksamanın önüne geçmeye çalışıyorlar. Yine sansür örnekleri iktidarın sesi olmayan medyada da yer buluyor, muhalif insanların ilgisiyle epeyce de etkileşim alıyor. Bu durum halkın rahatsızlığını da gösteriyor. Bu haberlerin yarattığı etki ise toplumsal mücadele bağlamında o kadar olumlu değil. Çünkü asıl etkileşmek gereken sansürü aşma örnekleri olmalı, bu hikayeler öne çıkarılmalı. Yani yukarıdaki örneğimize geri dönecek olursak, sendika.org’un kapatılmasına üzülüp öfkelenmenin yanına sansüre çalım atmanın coşkusunu, neşesini de yerleştirmemiz lazım. Bu da hem bu pratikleri çoğaltarak hem de ‘‘gol attığımız’’ hikâyeleri dilden dile, kalemden kaleme, klavyeden klavyeye anlatarak, bulaştırarak olabilir. Yasaklanan tiyatro oyununun metninin parklarda okunması hafızamıza kazınmalı, yasaklanan müzik grubunun şarkılarının nasıl da hep beraber söylendiğini, mp3’lerin başka kanallardan bitmek tükenmek bilmez şekilde dolaşıma sokulduğunu hatırlamalıyız. Yasaklı festivallerin daha küçük topluluklarla nasıl yapıldığını, yer saat şaşırtmacalarıyla devletin nasıl atlatıldığını anımsamalıyız, en beklenmedik sosyal medya araçları üzerinden, yasaklı filmlerin dolaşıma girdiğini, binlerce insanın bu kanallardan filmlere ulaştığını unutmamalıyız. Bunları çoğaltmalıyız, anlatmalıyız.

Kapitalist-faşist iktidarlar sansürü kullanmaya ve bu yolla sesimizi kesmeye devam edecek. Buna dair hazırlıklarımızı güçlendirmemiz için bu tip hikayeleri anlatmanın, söylemenin, yazmanın, kayıt altına almanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunları örnek almak, benzerlerini yapmak, daha iyisini ortaya koymak görevimiz olmalı. Bu yazı vesilesiyle, sansürü aşan ve boşa düşüren arkadaşların, yoldaşların hikayelerini yazmaya, video ya da podcast yoluyla çoğaltmaya çağırıyoruz.

Sosyal ağlarda paylaşın