başeğmeyişin dize gelmez asaletinin ardından…

(bir okurumuzdan…)

Zulmün elinden benim zülfü karalım,

Zulmün elinden, nazlı düşü ırmaklarda yananım.

Dört duvar arasında çürüyen bir ömrün soğukluğu gibi

yer ile gök arasında boğulurken yarınlar,

Bir kulağımızdan giren haykırış,

ötekinde fısıltıya dönerken,

yırtıcı bir kuşun kanadından akan sesin çarptı ruhuma….

Vasıfsız vicdanların köhneliğinde,

Tanıdık bir kuyunun 300 kat derininden yetişiyor sesin, duyuyorum.

Avazın savruluyor, dağıtıyor kibirli kalabalıkları.

Yankısı vuruyor Amed’in surlarına.

Gecenin göğsünü sarmalayan bir şarkı akıyor çaresi kavga topraklara, buluyor bizi….

Buluyor, aydınlatıyor yılgınlığın nankör silüetini.

Bir salgın gibi duraklamayı emrederken zamanın kara aynası,

soluğun mu o kırılgan iğde dallarına astığın?

Suskunluğunla ektiğin rüzgarların fırtınası mı o, sabrın şah damarını çatlatan?

Ciğerlerinde dağlanan son nefesinin çağrısı mı, tarih sayfalarına mavi sabahları şerh düşen?

Ahh vedasız yağmurları Nisan’ın,

Elası gözlerinin, gülüşünün sıcağı,

Ahh yoldaş açlığının kahredici gücü,

başeğmeyişin dize gelmez asaleti….

Seyreyle gör şimdi,nasıl da kucaklıyor kıramadıkları kalemler, senden kalan ezgileri….

Nasıl da dolduruyor kavga, senin sesinle alazlanan vakitleri….

Bir içli dokunuş,bir çift sorgusuz kelam kâfi oysa!

Dondurabiliriz karları,ve eritebiliriz güneşi.

Susuz kalmış iğde dallarına da yeter ümidimiz,

Gölgesi kendinden uzak düşmüşlere de.

Yeter ümidimiz lal yürekleri dile getirmeye,

Dahası, kan olur ümidimiz cansız bedenlere.

Eyyy umarsızlığın soluk yüzü,ışığından arınmış kasvet,

Eyy kem gözleri vefasızlığın!

Eyy nefesini sayılı alan ahmaklık!

Biz sele verirken tutamadığımız yasımızı

kim kaldıracak yerden nankör sokaklara dağılan çaresizliğinizi?

**

Yürüyorsun,ayak bilekleri kesilmiş çağlarda.

Yürüyorsun,

Yanakları al al oluyor gelinciklerin..

Sıkıyorsun kaygısız yumruklarını,

Azad ediyorsun göğsümüzdeki düğümü.

Göğüne kırgın gökkuşağını teselli eder gibi,

Yokluğa, yoksulluğa, yoksunluğa derman gibi….

Hazırla gamzelerini.

Sarı sıcak akşamüstlerinde kanayan yaralarımızı, ha sardık ha saracağız…

Ve denize aç dalgaların pervasız hasretinde

Şafağı bükük boynundan öpeceğiz…..

Y.C. 12.04.2020

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.