Anadolu pek çok ulustan ve milliyetten halkların yüzlerce yıl içiçe geçtiği bir topraktır. Dünyanın başka bir yerinde bu kadar kültürü zengin, ulusların birbiriyle bu kadar kaynaştığı bir ülke var mıdır bilemeyiz.
Ama bildiğimiz Anadolu topraklarının bu yönde çok zengin olduğudur. Kuzeyinde, Güneyinde, Doğusunda, Batısında yaşayan halkların herbiri birbirinden farklıdır. Hiçbiri birbirini tutmasa da benzeyen yanları da vardır. …
Anadolu halkları bin yıllardır birarada yaşamanın etkisiyle kaynaşmışlardır.
Birbirlerinden kız alıp vermişlerdir. Rum’u Yahudi’si, Türk’ü Kürt’ü, Ermeni’si Laz’ı Gürcü’sü, Alevisi, Sünnisi… Saymakla bitiremeyeceğimiz uluslardan, milliyetlerden ve mezheplerden insanlar bir araya yaşar; Ahmet Arif’in de dediği gibi “tavuklarımız birbirine karışmıştır”.
Bu kültürel zenginliğin bir parçası da aşuredir.
Aşure, bu topaklarda sadece bir yiyecek değildir.
AŞURE PAYLAŞMAKTIR…
Senenin belli günlerinde kapımız çalınır ve karşımızda elinde bir tas aşure uzatmış komşumuz ya da akrabamızı görürüz. İşte bu halkımızın paylaşma geleneklerinden biridir.
Aşure Anadolu’nun birçok bölgesinde yapılır.
Alevi halkta aşurenin nedeni farklıdır, sünni halkta farklı. Yapılış nedeni farklı da olsa birbirine dağıtır. Aşure malzemeleri biraraya getirilip de hazırlıklar başladığı zaman kimi yerde dışarıda ateş yakılıp koca koca kazanlar hazırlanırken, kimi yerde de evin içinde
hazırlanır. Aşure yapılmaya başlandığı zaman mahalledeki kadınlar yardıma gelirler. Herkes işin bir kenarından tutup yardım eder.
Eğer dışarıda yapılıyorsa çocuklar ateşe patates atar, ama
kadınlar çocukları aşurenin yanına pek yaklaştırmazlar, toz toprak düşmesin diye. Aşure pişene kadar hem sohbet ederler, hem de
birbirini kollayıp yorulanın yerine kazanın başına geçip çevirmeye başlarlar.
Gençlere de aşureyi dağıtma görevi düşer.
Aşure dağıtımında Her evin nüfusu gözönüne alınır. Aşure dağıtıldıktan sonra mahalle halkı biraray a gelip Aşureyi sohbetlerle,
türkülerle yerler.
Mahallede bilenler, sazlarını alıp çalmaya başlarlar. Kadınlı erkekli birarada sohbet ederler. Gençler de kendi içlerinde sohbet ederler. Aşure bittiği zaman hep birlikte yine temizlik işlerine başlarlar. Bulaşıklar yıkanır, etraf temizlenir ve öyle evlerine giderler.
AŞURE… MUHARREM’İN 10. GÜNÜ… HER DİNDE KUTSAL!
Araştırmacı-yazar Postnişin Bedri Noyan’a göre Muharrem ayı Arap
takviminin ilk ayıdır ve bu ayın onuncu gününe aşure denir.
Araplar bu günü islamdan önce kutsal sayıp oruç tutarlar.
Meydan Larousse ansiklopedisine göre ise islamdan önce Yahudiler aşure günü oruç tutmaktadırlar. Tevrat bugünü “kefaret” (bedel ödeme) günü olarak gösterir.
Başka inanışlar da şöyledir:
“Genel inanış odur ki, Hz.Musa kendi toplumunun, firavunun şerrinden 10 Muharrem günü kurtardı.
Yine 10 Muharrem’de tanrı, Hz. Adem’in tövbesini kabul etti.
İdris peygamber, bugün semaya vardı.
Yakup peygamber kuyuya atılan oğlu Yusuf’a bugün kavuştu.
Nuh peygamberin gemisi bugün Cudi dağında karaya oturdu.
İbrahim peygamber bugün doğdu ve ‘Halilullah’ (Allah’ın dostu) adını aldı.
Yine bugün Nemrut’un ateşe attığı İbrahim peygamber ateşte
yanmadı, kurtuldu. Tanrı tövbesini kabul ettiği Süleyman peygambere mülkünü geri verdi.
Tenine kurt düşen Eyüp peygamber, bugün şifa buldu.
Yunus peygamber, yutulduğu balığın karnından bugün kurtuldu.
İsa peygamber gördüğü işkence sonucu bugün göğe ağdı…
Ve zalim Yezid’e boyun eğmeyen mazlumların şahı İmam Hüseyin, bugün
72 sahabesiyle birlikte şehit edildi…”
(İnanç Boyutuyla Alevilik Nedir, Ne Değildir? Lütfi Kaleli, sayfa:220)
Tüm bu saydıklarımız Muharrem ayının onunda olan şeylerdir ve inanışa
göre bu yüzden kutsaldır bu ay.
Aşure’nin nedenlerinden biri Nuh peygamber ile ilgilidir. Nuh’un gemisi karaya oturur.
Gemide bulunanlar tufandan kurtuldukları için Allah’a şükran borcu olarak gemide arta kalan çeşitli hububatı birbirine katıp çorba pişirirler.