22 Ağustos günü 2 senedir süren Düsseldorf duruşması görüldü. Mahkemeye savunmanın sunduğu dilekçeler ile devam edildi. Düsseldorf mahkemeleri boyunca savunmanın sunduğu hiç bir dilekçenin kabul edilmediğini ilk yazımızda belirtmiştik. Savcı Setton en son mahkemeye sunulan dilekçelerin de red edilmesini istedi…
Avukatların verdiği dilekçelerin bazılarının içeriği okundu ve bu dilekçelere savcının verdiği cevaplar ve dilekçelerin reddi için sunduğu gerekçeler emperyalizmin hukukunun nasıl işlediğine örnek teşkil edecek türdendi.
İlk dilekçe Özgül Emre’nin avukatının sunduğu bilirkişi raporuydu. Bu rapor Profesör Şebnem Oğuz tarafından hazırlanmış bir rapordu ve ülkemizde yaşanan hak ihlalleri anlatılmaktaydı. İnsanlık suçlarının da yer aldığı rapor Türkiye’de faşizm olduğunu, yönetim şeklinin açık faşizm olduğunu ispat etmekteydi.
İkinci dilekçeyse “meşhur” Amsterdam baskınında ele geçirildiği iddia edilen belgeler arasında bulunan DHKC’nin 2 Haziran 2003 tarihli açıklamasının mahkemede okunmasıydı. Bu açıklamanın özelliği Avrupa’da DHKC’nin kadrosunun olmadığına yönelik içeriğiydi. DHKC bu açıklamasında Avrupa’da demokratik mücadele yürütenlerin üyesi değil, sempatizanı olduğunu açıklıyor.
Özgül Emre’nin avukatı devrimci hareketin, yapılan bu açıklamanın içeriğini bugüne kadar ne düzelttiğini ne de red ettiğini dile getirdi. Avukat “dolayısıyla müvekkilimizin de dediği gibi kendisi bir DHKC üyesi değildir. DHKC bunu kendi açıklamalarında da belirtiyor.” dedi.
Savcı bu dilekçeye verdiği cevap özetle şöyleydi:
“Bu açıklama 2003 yılına aittir. Ancak bizim Özgül Emre için tespit ettiğimiz terör örgütü üyeliği 2003 yılından sonrasına dayalıdır. Dolayısıyla bu açıklama bu dava için geçerliliğe sahip değildir.”
Savcı üzerinde oynanabilen dijitalleri kanıt olarak kullanırken söz konusu dijitallerin 2003 yılından kalmış olmasıyla ilgilenmiyor. Ama devrimci hareketin resmi açıklamasını geçerli kabul etmiyor. Alman yargısının devrimcileri cezalandırmak için kullandığı yöntemler kıvraklık kelimesi ile de açıklanacak türden değil…
Avukat savcının konuyla ilgili beyanına yönelik şunları dile getirdi: İşte tam da o yüzden dedik ki DHKC bugüne kadar bu açıklamasını red etmedi, düzeltmedi, değiştirdiğine dair hiç bir şey yazmadı. O yüzden kabul etmelisiniz ki DHKC’nin dediği günümüze kadar aynen o şekilde geçerlidir. Siz istediğiniz açıklamaları alıp müvekkilimin aleyhine kullanıyorsunuz, işinize yaramayan açıklamaları da bu şekilde kabul etmiyorsunuz. İşinize geldiği gibi değerlendiriyorsunuz. Böyle olmaz!
EVET BÖYLE OLMAZ!
“Egemen sınıf devlet gücünü kullanarak iradesini yasa yoluyla açığa vurur” der Marks. Alman devleti kendi yasalarına göre dahi adil mahkeme kurmaktan acizdir. Zira güya mahkeme kuruyor ama hukukun evrensel olarak bilinen “Silahların eşitliği ilkesi*” ni yok sayıyor. Savunma hakkı gasp ediliyor.
Evet emperyalizmin mahkemelerinde silahların eşitliği ilkesine uyulsa emperyalizm ve faşizmin söyleyecek tek bir kelimesi kalmaz. Bu yüzdendir ki hiç bir hukuk ilkesine (ki bu ilkeler burjuva hukukuna aittir) riayet edilmez.
- Silahların eşitliği, uyuşmazlığın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir.