AKIL VE DEVRİM 1

İnsan olma ayrıcalığımızın mihenk taşı olan AKLIMIZ üzerine başlattığımız tartışmada ilk 6 bölüm boyunca sömürücü ve zalimlerin aklımızı nasıl gasp ettiği üzerinde durduk.

Özetlersek: Mankurtlaştırma denen müthiş bir işkenceyle gasp edilen aklımız, kölecilik sisteminde ana çekirdeği Çok Tanrı, Feodal sistemde Tek Tanrı, Kapitalist sistemde ise Para, Mal ve özellikle içimize yerleştirilen BEN tanrısı olan ideolojik egemenlikle ele geçirilmiştir.

Bütün bunlardaki amaç aklımızın gasp edilmesi olduğundan, her kim neye inanırsa inansın, sömürücü ve zalimlerin gasp ettiği aklımızı geri almak, insanlığımızı yeniden kazanmanın tek yoludur.

O nedenle özellikle biz devrimcilerin, gerçek birer devrimci olmak için, gasp edilen insanlığımızı ve dolayısıyla aklımızı sömürücülerden geri almamız en başta gelen görevlerimizdendir.

Bu, aynı zamanda sömürü toplumları boyunca akıl yolunu takip etmeye çalıştığı için vahşice katledilen, işkencelere uğrayan, bütün halk önderlerine, bilim adamlarına, aydınlara ve isyanlar içinde yaşamını yitiren milyarlarca halkımıza vefa borcumuzdur.

Unutmamalıyız ki, aklımızı gasp etmek ve bu gasp durumunu sürdürmek uğruna, Mankurtlaştırma tarihi boyunca 143 milyon aydın ve düşünür katledilmiştir. 2010 yılı rakamları itibari ile ise 3,5 milyar insan savaşlarda can vermiştir. Hangi safta ve hangi amaçla olursa olsun; ister isyanlarda, ister sömürücülerin çıkardığı savaşlarda olsun, bu 3,5 milyar insanın yaşamının tek sorumlusu sömürücü ve zalimlerdir. Ve bunu sadece aklımızı gasp ederek veya gaspı sürdürmek uğruna yaptıkları caniliklerle başarabilirlerdi! Öte yandan doğrudan aklını kullanmak istediği için en vahşi yöntemlerle katledilen 143 milyon düşünüre sahip çıkmak için de insanlığımızı ve aklımızı gaspçılardan kurtarmak bizim vefa borcumuzdur.

Bunlar arasında, Spartaküsler, Sokratesler, Hallac-ı Mansurlar, Babailer, Şeyh Bedreddinler, Börklüce Mustafalar, Brunolar, Pir Sultanlar, Thomas Münzerler, Kalender Çelebiler, sadece zalim Osmanlıya karşı 450 isyanda yaşamını yitirenler, Kurtuluş savaşı şehitleri ve en nihayet sömürü sistemine son vermek için yola çıkan Mahirler, Denizler, Dayılar, Ahmet İbililer, Ebru Timtikler, Koçak Mustafalar, Helinler, İbrahim Gökçekler, Meriç şehitlerimiz, Çağlayan şehitleirimize kadar tüm şehitler yer almaktadır.

Eğer Spartaküs isyan etmeseydi, belki de bugün hala arenalarda efendiler eğlensin diye,  birer hayvan gibi birbirimizi öldürmeye devam edecektik. Sokrates baldıran zehiri içerek ölümü göze almasaydı bugün hala akla dönmenin ilk kapısı olan soru bile soramaz olacaktık. Börklüce Mustafa kolları ve bacakları koparılırken bile ‘’İriş Dede Sultan İriş’’ diye haykırmasaydı, her biri birer DEDE SULTAN olan önderlerimizin kıymetini bilemez olacaktık. Bruno yakılmaya götürülürken bile tek kelime söylemesin diye demir maske takılarak ateşlere atılmayı göze almasaydı  ‘’Dünya bir gezegendir ve bir eksen etrafında dönüyor’’ deme cesaretini göstermek kim bilir kaç yüzyıl gecikecekti. Denizler idama giderken kahramanca direnmeselerdi belki de 12 Eylül hepmizi ipe çekmiş olacaktı.  ‘’Biz Buraya Dönmeye Değil Ölmeye Geldik’’ diyen Mahirimiz olmasaydı, bugün tek ML çizgiyi ifade eden bir KIZIL DERE MANİFESTOSUNA sahip olmayacaktık. Dayımız olmasaydı, aklımıza ve dolayısıyla ML çizgimize büyük bir kararlılıkla sahip çıkmanın ve geliştirmenin önemini anlayamamış olacaktık. Ebrumuz, Mustafamız olmasaydı ADALET mücadelesinin hangi fedakarlıkları gerektirdiğini; Helinimiz, İbrahimimiz olmasaydı Halkın Türkülerini söylemenin ne kadar büyük fedakarlıklar gerektiren bir görev olduğunu anlayamamış olacaktık…

Velhasıl bugün akıl yoluna tekrar girmemiz ve insanlığımızı kurtarmamız için en azından insanlık ailesinin bu büyük öncülerine vefa borcu için bile derhal harekete geçmemiz ve hiç durmaksızın bu yolda yürümemiz zorunludur.

Tüm devrimciler olarak en başta kavramamız gereken nokta budur.

Bunun için MAHİR’ in bize belki de ilk emri olarak kavramamız gereken: ‘’KİŞİLİKLERİMİZDE DEVRİM YAPMAK’’ devrimci yaşamımızın orta yerine oturtulmalıdır.

Kişiliklerimizde Devrim Yapmak: Düzenin bizde egemen kıldığı tüm kişilik özelliklerini yıkmak ve kendimizi yeniden inşaa ederek Sosyalist İnsan kimliğine ulaşmaktır.

Bunun tek yolu: ÖZELEŞTİRİ silahımıza sımsıkı sarılmaktır. Sömürücü sistemin egemen kıldığı kişilik özelliklerimizi yıkmanın ve olması gereken devrimci kişiliği edinmenin tek yoludur bu. Bu açıdan her devrimci için yeri hiçbir şeyle doldurulamayacak olan müthiş bir kıymete sahiptir.
Diğer yandan bu silaha sadece ve sadece devrimciler sahiptir. BEN tanrısı ile aklı gasp edilen düzen insanları asla öz eleştiri diye bir şey tanımaz ve benimseyemez. Hatta onlar hep eleştiri yapıyor görünürler ama eleştiri yapacak çapları bile yok edilmiştir. Eleştiri adına yaptıkları herkesi kötüleyerek içlerindeki ben tanrısını yüceltmekten başka bir şey değildir. Eleştiri adına yaptıklarının asla eğitmek diye bir hedefleri bile yoktur.
Bu silah tarih boyunca da hep isyancıların sahiplendiği silah olmuştur. Ancak bugün bu isyan hareketleri içinde pişmiş inanç ve düşünce sitemlerinde bile sadece lafı kalmıştır. Bugün bu silahı savunan ve uygulama çabası içinde olan sadece ML devrimcilerdir.
Çünkü onlar bilirler ki, toplumsal hedeflerine varmak, ancak kendilerini baştan aşağı yeniden yaratmakla mümkündür. Bunu başarmadan devrime ve halka önderlik edemezler. O nedenle kişiliklerinde devrim yapamayanları, en azından içlerindeki BEN tanrısına karşı sürekli tayakkuz ve taarruz halinde bulunmayanları, düzen kültürü ila nihayet yeniden kuşatmakta ve ele geçirmektedir. Devrimci saflarda çıkan sayısız döneğin ve daha da vahimi hainin iç burkan ve haklı kinimizin hedefi haline gelmelerine neden olan işte tam da bu noktada gösterdikleri zaaftır. Onlar yeniden insan olma, yeniden aklımızı kazanma onuruna ve şansına sahip olmuşken, bu tayakkuz ve taarruz durumunda olamadıklarından bu şansın gerektirdiği fedakarlıkları gösterememiş, zavallı birer düzen kölesi olmaya geri dönmüşlerdir.
Bu anlamıyla köleliği kabul ettirmek için Mankurtlara yapılan zulmü bile sineye çekerek, insanlığa bunları reva görenlerin egemenliği altına girmişler ve insanlıktan çıkmışlardır. Marksın deyimi ile insanlık yerine ‘’Sadece Kendi Postunu Düşünen’’ bir yaratık olmayı tercih etmişlerdir.
Yani Marks’ın deyimi ile, her soruna karşı mücadelede olduğu gibi bu konuda da girilmesi gereken ilk kapı TERCİH kapısıdır. Ancak doğru tercih yapanlar insan olma yolunda zafere ulaşabilirler. Yanlış tercih yapanların, yani postunu kurtarma tercihi yapanların ise insanlıktan çıkmak dışında alternatifleri yoktur!
Bu yazımızı burada noktalayalım. Gelecek yazılarımızda, insanlığımızı ve aklımızı geri alarak kendi kişisel zaferimizi kazanmanın önemi, yol ve yöntemleri üzerinde duralım. Bunun gerçekten de doğum sancısından beter sancılarına katlanma fedakarlığı göstermemiz gerektiğine özellikle dikkat çekelim. Ve tabiidir ki; bu kazandığımız büyük zaferin emrettiği yolda yürüyerek tüm insanlığın kurtuluşunu sağlamanın gerekleri üzerinde duralım.

KENDİ KİŞİLİĞİNDE DEVRİM YAPMAK GÖREVİNDEN BİR AN OLSUN GERİ DURMAYAN DAVA ARKADAŞLARIMIZA SELAM OLSUN!
BU GÖREVİN EN BETER SANCILARINA DAHİ GÖĞÜS GEREREK ULAŞACAĞI DOYUMSUZ MUTLULUĞA DOĞRU YÜRÜYENLERE ŞAN OLSUN!

Sosyal ağlarda paylaşın