21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğdu. Asıl adı Arif Ünal’dır. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken 1950 yılında 141. maddeye aykırı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı ve ağır işkenceler gördü. Şair 1951 yılı tevkifatında da bir kere daha tutuklandı ve iki hapis cezası aldı.
1944 yılında Millet Dergisi’nde yayınlanan şiirleriyle ilk kez şiir dünyasına girdi.
Ahmed Arif’in yaşamı boyunca 21 şiiri yayımlandı. Bunlardan 19’u “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı bugüne kadar ki tek kitabında yayınlandı.
Şair, 2 Haziran 1991’de aramızdan ayrıldığında geride tek bir kitaba sığdırılmış koca bir duygu seli ve onur dolu bir yaşam bıraktı. “Hasretinden Prangalar Eskittim” bugüne dek 60 ın üzerinde baskı yaptı.
“33 Kurşun”u onun kaleminden, şiirinden tanıdık. O, sınır boylarında, gözlerden uzak topraklarda işkencelerle katledenleri. Muğlalı’yı, Muğlalılar’ı. Anadolu’yu onunla daha sıkı sardık.
En yalnız anımızda, şiirlerinin dizelerini getirip aklımıza diri tuttuk moralimizi. Ahmed Arif’in o tatlı şivesiyle okuduğu şiirler geldi sonra odamıza; hiç bıkmadan dinledik. Bizi anlatıyordu çünkü, Anadolu’yu, Anadolu’nun çilekeş insanını… Anadolu’nun karı boranı, ovaları, dağları hiç eksilmez onun şiirlerinden .
Bu topraklarda yetişen, ayakları bu topraklara basan, sevdanın ve kavganın şairidir Ahmed Arif; namus işçisidir yani kendi deyimiyle. İşkencelerden geçmiş, zindanlarda yatmış ama hep namusunu korumuştur. Namusu halk sevgisidir ve Ahmed Arif ölünceye kadar halkın sevgisini yüreğinde taşımıştır.
Cemal Süreyya, Ahmed Arif için bakın ne diyor; “Ahmed Arif dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan yazsız dağları, asi dağları. Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. Daha deniz görmemiş çocuklara adanmıştır. Kurdun, kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir. Bir hançer kabzasına işlenmiştir. Ama o ağıtta bir yerde birden bire bir zafer şarkısına dönüşecekmiş gibi bir umut, bir sanrı daha doğrusu bir hırs, keskin bir pırıltı vardır. Türkü söyleyerek çarpışan ve yaralıyken de arkadaşları için tarih özeti taşıyan, buna felsefe ve inanç katmayı ihmal etmeyen bir gerillanın şiiridir. Karşı koymaktan çok boyun eğmeyen bir doğa içinde. Büyük zenginliği ilkel bir katkısızlık olan atıcı, avcı bir doğa içinde…”
Ahmed Arif’in şiirleri, onun sesiyle, duyarlılığıyla hesap sormuş, halktan biri olarak halkının acılarını özlemlerini gür sesle dile getirmiştir. Kimi çevrelerde Arif’in feodalliğe saplandığı, aşiret töresini ballandıra ballandıra anlattığı şeklinde eleştiriler yapılsa da Ahmed Arif’in şiirlerinde Pir Sultan’ı, Urfalı Nazif’i, Köroğlu’nu anlatması feodallik değildir. Bu, yaşadığımız toprakların kültürünü, geçmişini, sömürüye ve zulme karşı verilen mücadelenin tarihini de özümseyerek, şiirlerinde halkına umudu, sevdayı anlatmaktır.
Ahmed Arif, kavganın şairidir, halkın şairi, sanatçısıdır. O tüm şiirlerinde ahlakı ve namusu göklere çıkarmıştır. O, şiirimizin doğudan yükselen ışığıdır.