Halk Okulu: Neredeyse 3 yıllık bir direniş ve zaferin coşkusuyla, merhaba Kezban Ana.
Zeynep Yıldırım ve Haydar Yıldırım, size de geçmiş olsun diyoruz. Öncelikle Kezban Ana, sizinle başlayalım, 19 Temmuz 2018’de Küçükarmutlu’ya yine bir polis baskını olmuş, Halkın Mühendis Mimarları’nın Mantar Evi ve Cemevi basılmıştı. Bu baskını teşhir ettiniz. 24 Temmuz’da da eviniz basıldı ve kızınız Zeynep Yıldırım tutuklandı. Siz de haksız tutuklamalara karşı cemevinde bir direniş başlattınız. Direnme kararını nasıl aldınız, sizi buna iten neydi?
Kezban Bektaş (Kezban Ana): Valla kızımın mahkemesine gittim yavrum. Oradan gel- dim, 3 gün sonra evde kendi kendime oturdum. Ben bir anne- yim. Yavrularım hep cezaevinde. Yani hepsi. Ben bir anneyim, buraya oturayım bir talep edeyim dedim. Kimseden izin almadım ben bu talep için. Kendi kendime, ha sağolsun Armutlu halkı da, halkımız da, yönetimimiz de destekledi.
Bak onlara da danışmadım ben oraya otururken, ha sağolsunlar onlar beni desteklediler, ben de 625 gün orada oturdum. Otururken de sadece kızım için oturmadım ben. Avukatlarım için, Mimarlarım için, kızım için, Haydar için, bütün… Alevi sünni demedim orada ben otururken. Hepsi de benim çocuklarım gibi bir anne yavrusu, ben de onların annesiyim. Hepsinin adına oturuyorum ben, dedim.
Halk Okulu: Biraz direnişten bahsedebilir miyiz?
Eylemde slogan saatleriniz vardı mesela, ziyaretçilerinizle beraber sloganlarınızı haykırıyordunuz.
Kezban Ana: Evet, slogan saatimde de çıktım, Zeynep haklı, “Haklıyız Kazanacağız” dedim, “Aleviyiz Haklıyız Kazanacağız” dedik, başladık o işe. Üç kere öyle bağırdım, yavrum. Üç kere de “Zeynep Yıldırım Serbest Bırakılsın” dedim, üç kere de “Haklıyız Kazanacağız” dedim.
Halk Okulu: Bir yandan kızınız, bir yandan da damadınız Haydar Yıldırım tutukluydu. Ancak siz az evvel söylediğiniz gibi, her konuşmanızda, “sadece kendi kızım ve damadım için değil, haksız tutuklananlar için adalet istiyorum” diyorsunuz. Bu vurgunuz çok güçlü bir mesaj tüm halka.
Kezban Ana: He, şimdi de var ya avukatlarım için, ölüm oruççuları için, içerideki çocuklarım için… Hiçbirini ayırt etmiyorum, yavrum. İbo için, İbrahim için, öyle bir adaletsizliğe ben de adalet istiyorum, yavrum.
Onlar benim yavrularım. Halkın çocuğu, halkın çocukları da benim çocuğum.
Halk Okulu: Faşizm, halk için baskı, zulüm adaletsizlik demek ve bu adaletsizlikler 79 yaşında sizi direnişçi yaptı diyebilir miyiz?
Kezban Ana: Evet, bir anne olarak duygun varsa, düşünüyorsan yapıyorsun, yavrum. Çook yakınlarımı da kaybettim. Tek tek yine de yavrularımı kaybettiğim için, Helin’imi kaybettim, aha İbo’m dedim… Canı sağolsun, İbo’m inşallah yaşar. Öbür avukatlarım için.
Yani adlarını ben tek tek sayamıyorum, okur yazarlığım yok benim. Hepsini de destekliyorum. Halk çocuklarının hepsini destekliyorum. Hepsine de adalet istiyorum!
Halk Okulu: Kezban Ana sizi bir TAYAD’lı olarak tanıyoruz aslında. OHAL uygulamaları, sürekli artan devlet terörü ve baskılar nedeniyle demokratik kitle örgütleri, sendikalar bile eylem yapamazken siz burada direnişteydiniz. 80’li yıllarda Amerikancı faşist cuntanın baskılarında da, AKP faşizminin teröründe de direnilebileceğini gösterdiniz ve umut oldunuz herkese.
Bu sayede siz görüşe gittiğinizde, rahatsızlandığınızda, yani fiziki olarak burada yokken de direniş devam etti, sloganlar yokluğunuzda da atıldı. Burada kurumlar ve mahallenin sahiplenmesinden bahse- der misiniz?
Kezban Ana: Evet, mahalleli sahiplendi. Pir Sultan da sahiplendi. Bütün “Aleviyim”, “ben insanım” diyenler var ya hepsi de destekledi.
Biz hepimiz de bu olanları, hepsi de yavrularımız bizim, hepsi için de adalet istiyoruz, hepsini de destekliyoruz.
Halk Okulu: Burası Büyük Direniş sürecinde de bir direniş mevzisi olduğunu kanıtlamış bir mahalle. Onlarca direnişçiye ev sahipliği yapmış, onlarca şehit kaldırmış, katliam yaşamış, bedel ödemiş bir mahalle. Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in direniş evi de burada. Ne söylemek ister- siniz Armutlu’ya ilişkin?
Kezban Ana: Biz Armutlu’yu taşıyla toprağıyla ördük. Kimse bizi koparamaz, kimse de burayı yıkamaz. Biz 30 senedir burada oturuyoruz. Vallahi biz 30 senedir hiç başımızı eğmedik, yavrum.
Halk Okulu: 79 yaşınızda yeniden direnişçi olup 625 gün süren bir direniş gerçek- leştirdiniz ve sonunda kızınızın ve damadınızın özgürlüğüyle zaferi kazandınız. Tekrar kutluyoruz.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Kezban Ana: Valla hepsi için var ya, çocuklarımın hepsiyle gurur duyuyorum. Adalet istiyorum, tek tek çocuklarıma. Onlar için var ya, ölüme de gideriz, ama ne yapalım, elimizden gelen bu kadar.
Evet ben çıktım. Kimseden de izin almadım. Kendi kendime oturdum, çıktım, sağolsun beni de arkadaşlarım destekledi.
Armutlu halkı da destekledi. Bütün Alevi kesimleri de, Aleviymiş Sünniymiş demediler. Çerkes’miş Laz’mış demedim. Hepsi de benim yavrum. Hepsiyle de gurur duyuyorum çocuklarımla.
Halk Okulu: Zeynep Hanım size dönelim. 24 Temmuz 2018’de baskınla gözaltına alınmıştınız ve 20 Nisan 2020’de tahliye oldunuz, geçmiş olsun diyoruz tekrar.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şube Başkanı olarak, kurumunuza yönelik baskını ve nasıl tutuklandığınızı anlatır mısınız?
Zeynep Yıldırım: Aslında bundan önce de birçok kez derginizde yazılarımız çıkmıştı buna yönelik. Nasıl tutuklandım? Cemevine baskın yaptılar, bas- kın sonrasında, ben yoktum Cemevinde, üç kişiyi aldılar, Meryem’ler falan. Aldıkları sonucunda ben de “Polisler çiş yaptılar ve duvar- lara küfürler yazdılar” diye teşhir amaçlı tüm Alevi kurumlarına haber verdim ve basın açıklaması yaptım. Bu basın açıklaması sonrasında da, bunlar tahammül edemediler böyle bir tepkiye. Kabullenemediler. O yüzden de gelip beni gece tutukladılar. Alıp götürdüler.
Gerekçeleri de şu, iddianameme koydukları; örgütsel tavır göstermişim, ifade vermemişim, bir de Tavır dergisi bulunuyormuş, Alevileri de kışkırtıyormuşum, ayaklandırıyormuşum. Yani bunlardan dolayı. İddiaları bu. Bunların hepsi asılsız şeyler. Yani demokrasi mücadelesi veren, bir de… Tavır, her yerde satılan bir dergi. Kültür Sanat dergisi. Ve kültür sanat dergisi için de hiç kimse tutuklanmaz. Ama bu farklı bir tavırdı. Demokrasiye
yönelik, gösterdiğim tepkiye yönelik. Ve adaletsizliğe karşı gelmekle ilgili bir sorundu ve o soruna da tahammülsüzlüklerini böyle gösterdiler.
zin gerçek konumunu da biliyorsunuz. Biraz da mahalleden kaynaklı. Biraz inancın, biraz da mahalleden kaynaklı. Mahallemiz örgütlü bir mahalle. O yanıyla, onun için de böylesine bir saldırı sonucunda ben tutuklandım. “Örgütsel tavır gösterdi” demelerinin nedeni de şu; ifade vermemişim. Bu, benim demokratik bir hakkım. Hakkımı kullandım. Evet, beni gelip gecenin bir yarısı evimden alıp sürükleyerek beni götürdüklerinde her- halde “Aman teşekkür ederim, ben size İfade vereceğim, biat edeceğim” demek olmazdı. Ben de olması gereken tavrı gösterdim, İFADE VERMEDİM. Onu da iddianameme öyle eklemişler. Bu hiçbir zaman sorun değil. Evet, biz demokrasi mücadelesi veriyoruz.
Ayrıca inancımız uğruna da veriyoruz. O günün Yezidlerinin bugün emperyalizm olduğunu, faşizm olduğunu biliyoruz. Faşizmle yönetilen bir ülkede de hiçbir demokratik hakka tahammül olmaz. Olmadığı için de böylesine saldırıyor. O yanıyla da, evet biz bu mücadeleyi verdik, ver- meye de devam edeceğiz. Onun için bir sorun da yok. Bedelleri bu olabilir.
Halk Okulu: Haydar Yıldırım size de geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Sizin tutuklanma nedeniniz neydi? Hastalığınıza rağmen bunca zaman tahliye edilmediniz. Ancak dışarıdan yapılan baskı ve Kezban Ana’nın direnişinin bir zaferi olarak siz de Zeynep Hanım da tahliye olabildiniz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Haydar Yıldırım: Benim gözaltına alınışım ve tutuklanmamın nedeni bu Berk Ercan denilen bir iftiracı var. Polisin ürettiği, kendi pis canını kurtarmak için bir sürü insanın canını yakmak için kullanılan… 344 kişiden birisiyim. Adam 344 kişinin adını, soyadını biliyor, ev adresini biliyor. Onları bırak, bir de TC kimlik numaralarını dahi biliyormuş. Yani bu kadar ki, bariz ve açık bir şekilde komplo. Bu şekilde tutuklananlardan biriyim ben de.
Rahatsızlığım bilinmesine rağmen, yine Zeynep’in belirttiği gibi, gözaltına alınma esnasında, gözaltındayken ifade vermeme, gözaltını protesto etmek için açlık grevi yapmam… Bunları örgüt üyeliği gerekçesi olarak gösterdiler. Ki bu demokratik hakkımız. Çünkü hukuksuzca bir gözaltı yaşanıyor. Hukuksuzca bir gözaltıya karşı da biz demokratik hakkımızı kullandık, açlık grevi ile protesto ettik, ifade vermedik. Bundan dolayı da tutuklandık.
Yaklaşık 2,5 yıl hapishanede kaldım. Yani bütün kurumların taleplerine rağmen, bizim taleplerimize rağmen, doktorların – çünkü %80 oranında bir raporum var benim- taleplerine rağmen tahliye edilmedim.
Halk Okulu: Adaletsizliğe, sizin de söylediğiniz gibi kendilerinin yarattığı iftiracı itirafçılara dayanan bu yargı sistemine karşı söyleyecekleriniz var mı?
Haydar Y.: Şunu söyleyeyim ben, özellikle Kezban Anne’nin Zeynep’le ilgili başlattığı, ama bütün insanları kapsayan, bütün çocukları kapsayan, çocuklarını kapsayan -ki bunları kendisi de söylüyor- bütün insanlığı kapsa- yan bir “Adalet” sözcüğü var. Adalet sözcüğünü dile getirmesi var. Bunun için oturma eylemi başlatması var. Ve bunu 625 gün gibi bir süre sürdür- dü. Kızının tahliye olması ile birlikte verdiği bir söz vardı, ve o sözü yeri- ne getirdi; eylemine son verdi. Buna son verirken de şunu söyledi; Adalet! Adalet! Adalet!
Halk Okulu: Evet aslında durmadığınızı biliyoruz. Halkın sanatçılarına, halkın avukatlarına ve adalet talebiyle ölüm orucunda olan özgür tutsaklara destek amacıyla 4 günlük bir destek açlık grevi de yaptınız. Ailece açlık grevi yapmanız da direnişin, tüm halkın adalete duyduğu özlemi ifade ediyor. Ölüm orucu direnişine ilişkin ne söylemek istersiniz?
Haydar Y.: Ben şöyle söyleyeyim, ölüm orucuna başlayan arkadaşların, biraz önce Kezban Anne’nin adalet için oturması gibi adalete duyulan ihtiyaçtan kaynaklı onlar da ölüm orucuna başladılar.
Mesela Mustafa Koçak adil yargılanmak istedi; çünkü adil yargılanmadı. Yine bir iftiracıdan kaynaklı olan bir şey. Avukatlarımızın durumu ortada. Bir mahkeme tahliye ediyor, ama daha 24 saat geçmeden mevcut iktidar tarafından alelacele bir kişinin bir söylemiyle alelacele bir mahkeme kuruluyor. Aynı eski Osmanlı’da kadıların atanması misali gibi bir şeyle onlarca yıl hapishanede ceza aldılar. Onlar da adalet için başladılar.
Diğer arkadaşlar da öyle. Çünkü şu an içeride tutsak olan bütün arkadaşların tutsak olmasının nedeni belli; bildiğin iftiracıların söylemlerinden kaynaklı olan bir şey. Şimdi bu adil birşey değil, ama bunların yaşanmasının temelinde yatan şey hukuksuzluk. Çünkü ülkemizde var olan bir hukuksuzluk var.
Öyle bir noktaya geldi ki bir kişinin ağzından çıkan bir söze istinaden insanlar yargılanabiliyor ki bunun en somut örneği avukatlarımızdır. Bu yüzden dolayıdır ki haklı ve meşru bir eylem yapıyorlar. Halkımızın bunu bilmesi lazım, sahiplenmesi lazım.
Biz bu yüzden açlığımızın 4 gününü paylaştık. Kezban Anne 1 gün olarak paylaştı. Ben eşimle birlikte 4 gün olarak paylaştım. Ve bütün insanlara çağrı yaptık, yine çağrı yapıyoruz: İbrahim’ler; Helin’ler gibi, Mustafa’lar gibi şehit düşmesin. Yeni yeni ölüm oruçları biçimleri çıkmasın.
Çünkü bu hukuksuzluk ve adaletsizlik sürdüğü sürece gerek dışarıdan -öyle düşünüyorum gerek içeriden adaletsizliğe karşı direnişler başla- yacak. Bu direnişler, belki adı açlıktır. Ama asıl direniş, hukuksuzluğa karşı bir direniştir. Adaleti sağlamak için bir direniştir. Bu yüzden dola- yıdır ki kişilere özgü değildir bu, ya da bir avukatlık kuru- muna özgü değildir. Bu genel olarak bütün insanları, özellik- le de Türkiye halklarını ilgilen- diren bir olaydır.
Bunun Laz’ı, Türk’ü, Kürt’ü Çerkes’i, Arap’ı hiçbir zaman ayırt edilmemesi lazım ya da Alevi’si, Sünni’si, Hristiyan’ı, Süryani’si hiçbir zaman ayırt edilmemesi lazım. Çünkü temelinde yatan şey insanlıktır. İnsandır. İnsan dünyada canlılar içerisinde en değerli ve kutsal bir varlıktır. Bunu korumanın tek yolu da hukuktur, adalettir. Bunu sağlamak için de mecburen insanlar zorunlu kaldığı için insanlar bedenlerini açlığa yatırmıştır.
Yani ben İzmir T1 Şakran’dan tahliye oldum. Orada da ölüm orucuna yatan Özgürümüz (Özgür Karakaya) var. Özgür’ün duygularını ben biliyorum, nedenlerini, anlattığı nedenleri biliyorum. Avukatlarla aynıdır, İbrahim’le aynıdır, Mustafa’yla aynıdır, Didem’le aynıdır. O yüzden ortak bir nokta var; Adalet herkes için gerekli ve şarttır. Bunun için de herkes üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.
Biz nasıl ki eşimle, annemle birlikte aile olarak açlıklarını paylaşabildiysek herkes paylaşabilir. Çok zor bir şey değildir bu, sonuçta bir gün aç kalacaklar, bir videoyla bunu paylaşacaklar. Kamuoyundaki insanların daha duyarlı olmasını sağlayacaklar. Ama en önemlisi sözüm ona sağır olanların, sözüm ona kör olanların önüne bir set olacağız ki, körlükleri ortadan gitsin, sağırlıkları ortadan gitsin.
Yapılması gereken o hukuk olayı düzeltilsin, adalet sağlansın ve direniş de bitsin. Çünkü başka bir şeyi yok bunun, bir tek şeyi bu. Bunun için yapılması gereken şey de basit. Sadece sahipleneceğiz o kadar.
Halk Okulu: Çok önemli şeyler söylediniz, teşekkür ederiz. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Haydar Y.: Biz sadece şunu söyleyelim, halkımızı seviyoruz. Halkımız için, adalet için, hukuk için ölüme yatan tüm direnişçileri seviyoruz. Ben Özgür’le çok şey paylaştım. Ben de ’96 ölüm orucu sürecini yaşayan ölüm orucu direnişçilerinden birisiyim. O yüzden, direnişi bilirim. Hepsini seviyoruz. Hepsini sevi- yoruz. Adalet! Adalet! Adalet!…
Halk Okulu: Çok teşekkürler, çok sağolun. Kezban Ana, ellerinizden öpüyoruz.
NOT: Röportaj, İbrahim Gökçek’in şehitliğinden önce yapılmıştır.
Bu röportaj Halk Okulu dergisinin 17 Mayıs tarihli 27.sayısından alınmıştır