
“Kuyunun dibinde yosun olmayacağız,” diyerek direnen devrimci tutsakların sesi olmanız temennisiyle.
Ben, KHK’li bir araştırma görevlisiyim. “İşimi geri istiyorum” mücadelesi verirken bir aşamada tutuklandım. 3 yıl önce hakkımda 10 yıl hapis cezasına hükmedildi. Yargılanmam, bugün ayyuka çıkan adaletsiz yargılamaların bir örneğidir. 5 yıldır; sahteliği, adli tıp bilirkişisi (bizzat devletin kurumu) tarafından raporlanmış sözde bir delille (dijital materyalle) tutukluyum.
Fakat bugün size yazma sebebim, kendi sürecime ve adalet talebime dikkat çekmek değil. Size; kuyu tipi cezaevlerinin kapatılması talebiyle sürdürdüğü açlık grevini bir süre önce ölüm orucuna çeviren devrimci tutsak Serkan Onur Yılmaz’ın sesini duyurmak için yazıyorum.
Serkan, ölüm sınırında. Böyle bir aciliyet duygusu ve duyulma-görülme ihtiyacı içinde yazıyorum size. Meseleyi sadece Serkan’ın yaşamasına indirgemek istemem elbette. Böylesi bir yaklaşım, onun amaçladığı şeye de uygun düşmez. Derdi; insanca, diri diri mezara gömülmediği koşullarda, güneşe, havaya, yoldaş sesine hasret kalmadan yaşayabilmek. Kuyu tipi cezaevlerine karşı hep birlikte ses çıkarabileceğimiz bir toplumsal duyarlılık, hareketlilik yaratabilmek.
Aslında Serkan’ın kuyu tipi olmayan başka bir cezaevine sevk talebi yerine getirildi. Ancak Antalya Y Tipi Cezaevindeki dava arkadaşlarının da sevk edilmesi talebi kabul edilmediği için, kendisiyle aynı durumda olan Ayberk Demirdöğen’le birlikte direnişini sürdürüyor. Antalya’da kalan arkadaşlarından en az üçünün daha açlık grevinde olduğunu biliyorum. Açlık grevinde olmayanların bir kısmı ise 30 yıldan fazla zamandır tutuklu olan, yaşları ilerlemiş, ömürlerini devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış, büyük ölçüde sağlıklarını kaybetmiş devrimci mahpuslar.
Kuyu tiplerinde tutsaklara güneşsizlik, havasızlık, insansızlık dayatılıyor. Öyle ki Antalya’daki gibi üç katlı olanların en alt kat penceresinden gökyüzünü görmek bile imkansızmış. Bu, görüş açısından mümkün olsa bile pencerelere geçirilmiş ince örgülü tel kafesler yüzünden hiçbir yeri (yani karşısındaki duvarı bile) yekpare olarak göremiyorsunuz. Teller, hava sirkülasyonunu da etkiliyormuş. Tutsaklar sirkülasyonun çok az olduğunu söylüyorlar. Havalandırmaya günde 1-1.5 saatliğine çıkabiliyorlar. Yatak, mutfak dolabı, banyo-tuvalet, buzdolabı, televizyon, masa, sandalye; hepsinin bir arada olduğu beş-altı adımlık bir alanda yaşamınızı sürdürmeniz bekleniyor. Çamaşırlarınızı da bu daracık alanda kurutmanız gerekiyor. Çünkü havalandırma hakkı için başka bir alana çıkarılıyorsunuz. Çıkarıldığınız havalandırma hücresi, yaşamınızın bir parçası değil. Rutubet içinde, hareket imkanınız yok denecek kadar az olduğu, 5-6 adımlık bir yaşam dayatılıyor size.
“Kuyunun dibinde yosun olmayacağız,” diyerek direnen devrimci tutsakların sesi olmanız temennisiyle.