28 kanuni sani’yi (Ocak’ı) unutma!

MUSTAFA SUPHİ

KARADENİZ’DEKİ RÜZGAR ANADOLU’YU SARAN FIRTINA OLDU

“Düşman gaddar, korkak ve kahpe… Dün Vilhelm Almanyasma memleketi satanlar bugün İngilizlere sattılar. Yarın da Amerikalılara satacaklardır… “(*)

Böyle diyordu Mustafa Suphi. Öngörülüydü bu yanıyla. Bunu önlemek için de kurtuluş savaşının içinde sosyalistlerin de olması gerektiğine inanıyordu.

Bundan tam 78 yıl önceydi. Soğuk bir geceydi. Hava fırtınalı, Karadeniz huzursuz… Vatanı yarın Amerikalılara satacak olanlar gaddar, korkak ve kahpe… Anadolu emperyalistler tarafından işgal edilmişti. Osmanlı sarayı, vatanı tek bir kurşun sıkmadan sattı. Ama Anadolu halkı direndi, teslim olmadı. Bir ölüm-kalım savaşına girdi. Halk yedi düvele karşı direniyordu.

Rusya’da ise 1917 devrimi olmuş, Bolşevikler iktidara gelmişti. Lenin Anadolu’daki kurtuluş savaşına elini uzattı. Silah ve para yardımı geldi Sovyetlerden. “Anadolu’da yürütülen milli kurtuluş hareketi emperyalizme karşı bir savaştır. (…) Memlekette bu milli hareketin gelişmesi ve derinleşmesi hem işçi sınıfının şuurunu uyandıracak, hem de genel olarak gelecek sosyal devrim için en elverişli bir zemin hazırlayacaktır.” O dönem Rusya’da bulunan TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi Kurtuluş savaşı 175 için bu tespiti yapıyor, emperyalist işgalcilere karşı verilen kurtuluş savaşında halkın yanında olmak, savaşta doğrudan yer almak için Anadolu’ya gelme hazırlıkları yapıyordu. Anadolu’ya gelmeden önce Mustafa Kemal’le yazışan Suphi niyetlerini anlatıp beraber savaşabileceklerini söylemişti. Ankara’dan gelen olumlu cevabın ardından 1921 Aralık’ında yola çıktılar. Yanında TKP Merkez Komite üyeleri Hilmi Oğluhakkı, Ethem Nejat, Nazmi ve İsmail Çitoğlu’nun da aralarında bulunduğu en yakın 14 arkadaşı vardı. 15 devrimci Anadolu’ya geliyorlardı, bağımsız, özgür bir ülke savaşına katılmak için geliyorlardı. Halkın kendi kaderini, kendi ellerine alması için geliyorlardı.

MUSTAFA SUPHİ KİMDİR?

Paris’te yükseköğretim gördüğü yıllarda sosyalizmle tanışan Mustafa Suphi, bir arkadaşının dediği gibi; “Kalemi kadar söyleyen yüreği, tabancası ve bıçağı, gözüpeklik ve atılganlığı dikkate alınması gereken” bir devrimciydi. Daha öğrencilik yıllarında, ülkede iktidar olan İttihat ve Terakki Partisi’nin vatanı emperyalizme peşkeş çeken, talana ve baskıcı iktidarına karşı tepki duymuş, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu görmüştü. 1910’da eğitimini bitirip yurda döndüğünde, bir yandan öğretmenlik yaparken, diğer yandan sosyalist çevrelerle ilişki kurup îfham adlı gazetede yazılar yazarak iktidara karşı mücadeleye başladı. 1913’te tutuklanıp Sinop’a sürgüne gönderilen Mustafa Suphi, birkaç ay sonra 10 arkadaşıyla birlikte firar etti. Ardından Rusya’ya geçti. 1. Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Rus Çarlığı tarafından tutuklanarak Sibirya’ya sürgün edildi.

Mustafa Suphi burada da Bolşevik Parti’yle ilişki kurarak devrimci mücadeleye katıldı. Anadolu’dan gelen diğer tutsaklar arasında propaganda ve örgütlenme olarak katıldı. Devrimden sonra da pek çok görev alan Mustafa Suphi’nin aklı hep işgal altındaki vatanındaydı. 1919’da RSDİP Kırım Komitesi’nde görev alan Mustafa Suphi, Türkiye Komünist Partisi’nin inşası yolunda adımlar attı. 1919-20’de yürüttüğü ideolojik mücadeleyle Enver Paşa’nın Azerbaycan’daki sahte komünist hareketini etkisizleştiren, ülkede samimi bulduğu gruplarla ilişkilerini geliştiren, Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Türk Kızıl Ordu Birliği’ni kuran Mustafa Suphi, 10 Eylül 1921’de Bakü’de TKP Kuruluş Kongresi’ni topladı. Anadolu ve yurtdışındaki dağınık durumdaki örgütlenmelerin bir program ve tüzük etrafında TKP adıyla toplanmasını sağlayarak örgütsel anlamda bir toparlanma gerçekleştirdi Kongre, partinin bir an Önce Kurtuluş Savaşı’na katılarak, savaşın kazanılması ve sosyalizme geçişin sağlanması için pratik adımların atılmasını da karar altına aldı.

Partinin kuruluşu ve Anadolu’da savaşa katılma kararının üzerinden henüz üç ay geçmeden, 29 Aralık günü yoldaşlarıyla birlikte Anadolu’ya geldi. Ama Ankara’dakiler, yani Kemalistler onların gelmesinden korkuyorlardı. Doğu Ordusu komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği haberde şöyle diyorlardı; “Suphi’nin Ankara’ya bırakılmaması ve duruma göre davranılması”.

Suphi’ler bu ihtimalleri de düşünmüşlerdi kuşkusuz. Ama onlar devrimciydiler. Ölüm, tutsaklık… Ne gerekiyorsa o bedeli ödeyeceklerdi. Ama Anadolu’ya ayak basacaklardı. “Burası bizim anavatanımız ölürsek de burada ölürüz” diyordu Suphi. Mustafa Suphi ve yoldaşları ilk olarak Kars’a gelirler.

“Bir sabah Kars iline ulaştılar, diz boyu kar ve dişsiz ısıran bir soğuk vardı, gündüzse işi-gücü bırakan gece ise çırasını yakanlar yani köylü, esnaf, asker, sivil, öbek öbek yollara 176 dökülüyorlardı. ‘Hoş geldiniz” dedikleri kişiler üniformalı değildiler, rütbeleri yoktu yurtseverliklerinden başka, gözlerinde pırıl pırıl özgürlük parıltısı ve rüzgârlarında toprak muştusu vardı.” Kazım Karabekir tarafından da ayrıca göstermelik bir tören düzenlenmiştir. Mustafa Kemal’in sinsi planının bir parçası olan törenden sonra TKP önderleri Ankara’ya doğru yola çıkarlar. Plan gereği, Mustafa Suphi ve yoldaşları, yol boyunca satın alınmış adamlarca örgütlenen, taşlı sopalı saldırıların yapılacağı protesto gösterileriyle karşılanacak, gözleri yıldırılacak, güya “halkın onları istemediği” görüntüsü yaratılacak, sonunda ise katledileceklerdir. Erzurum’a varıldığında saldırılar da başlar.

“Erzurum yolunda taşınırken hepsi omuzlarda o canı yürekten ‘Yaşasın” seslerine nice ‘kahrol’ sesleri başladı karışmaya, tutuklananlar oldu ve ilk kan lekeleri belirdi karda…” Mustafa Suphi ve yoldaşları güzergâhlarını değiştirerek Trabzon’a yönelirler. Yarı aç, bineksiz, diz boyu kar, yağış ve fırtınalar içinde Zigana dağlarını da aştıkları günler süren bir yürüyüşten sonra 28 Ocak günü nihayet Trabzon’a varırlar. Orada onları jandarmalar bekliyordu. Ellerindeki silahlara el konulur.

“TRABZON 28 OCAK 1921 GECEDİR”

Suphi’ler Trabzon’dan bir motorla Karadeniz’e açıldılar. Az sonra Mustafa Kemal’in çetecilerinden Kahya Yahya peşlerinden katillerle dolu bir başka sandalla denize açıldı. “Kuduzca geliyordu peşlerinden homurdanarak, Suphi daha bir bakışta anladı işi: Tuzak! (…) Başıbozuk zıpkalı kırk beş yeniçeri Başlarında da Faik Reis -Yahya Kahya’nın has adamı- (…) Küfretmeye başladı Bolşeviklere soy-sop, Suphi’de kavrayıverdi herifin yakasını dertop: -Söyle ki, dedi seni gönderenlere, hapis, zindan, kan ve ateş halkın kurtuluş hareketini durduramayacak (…) Ne çare ki düşmüşlerdi artık pusuya, budandı dalları devrim ağacının ve ateş külçesi gibi başlar birer birer düştüler suya…”

Mustafa Suphi ve arkadaşları Anadolu topraklarında devrim için, halkların kurtuluşu için tereddütsüz canlarını verenlerdi. Onlar ilk devrim şehitlerimizdi.

Onları katlettirenlerin amacı Karadeniz’deki rüzgârı dindirmekti, ama rüzgâr dinmedi. Kızıldere’de, Çiftehavuzlar’da, Dersim’de, Karadeniz dağlarında, Toroslarda ve Ege dağlarında hiç dinmeyecek bir devrim fırtınası oldu.*

MUSTAFA SUPHİ DİYOR Kİ: her ne şart olursa olsun bir devrimci için öncelik vatanın ve halkının özgürlüğe kavuşmasıdır. Bu yolda karşımıza pek çok düşman çıkacak ve bunlar mücadelemizi bastırmak için her türlü karşı devrimci faaliyette bulanacaklardır. Bizi yok etmenin türlü yol ve yöntemlerini deneyeceklerdir. Ancak bizler baş koyduğumuz bu yoldu her ne olursa olsun asla dönmeyecek, halkımız ve vatanımız için dövüşmeyi sürdüreceğiz.

(*} Mustafa Suphi, Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, s. 249

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.